Bu tür soruların evet veya hayır diye iki cevabı yok. Çünkü bu doğru ve yanlış testleri gibi kapalı bir soru değil açık uçlu bir sorudur. Konunun izaha muhtaç birçok yönü bulunmaktadır.
Yazarlık bir öğrenme midir yani bilişsel bir durum mudur yoksa bir beceri midir? Bu soruya her ikisi şeklinde cevap verilebilir. Ama yazmayı yüzmeye benzetsek yüzme ile ilgili tüm bilgileri öğrenen mi yoksa suda sürekli pratik yapan mı iyi yüzer? Elbette suda daha çok pratik yapan iyi yüzer.
David Bayles ve Ted Orland tarafından yazılmış “ Sanat ve Korku” adlı kitapta, niceliğin değeri konusunda ilginç bir anekdot aktarıyor:
“Seramik hocası ilk gününde sınıfı ikiye ayırdığını söyler. Stüdyonun sol tarafındakiler sadece ürettikleri işin miktarı üzerinden not alacaklardır, sağ tarafındakiler ise kalitesinden.
Yöntemi basitti: Kursun son gününde evden terazisini getirip “nicelik” grubunun işlerini tartacak çanaklar 20 kilo ise A, 18 kilo ise B gibi notlar verecekti. Öte yandan “nitelik grubundakiler A almak için sadece bir çanak-ama kursuz bir çanak-yapmak zorundaydı.
Velhasıl not verme zamanı gelince tuhaf gerçek ortaya çıktı; en kaliteli işlerin hepsi nicelikten not alacaklar tarafından üretilmişti. Öyle görünüyor ki “nicelik” grubu harıl harıl iş yaparken hatalarından öğreniyorlardı. “Nitelik” grubu ise oturup mükemmel ürünü tasarlamakla uğraşmış ve sonuçta bir sürü teori ile bir öbek işe yaramaz kilden başka bir şeyleri kalmamıştı.”
Bir şeyi öğrenmek ve pratik yapmak diğer bir deyimle beceri geliştirmek çok benzer görülebilir ama arasında fark vardır.
James Clear, şöyle bir tespitte bulunuyor. “Diyelim ki amacınız kitap yazmak. Çok satan bir yazarla yazma hakkında konuşabilirsiniz, ancak daha iyi bir yazar olmanın tek yolu, tutarlı bir şekilde yayınlama pratiği yapmaktır."
Sürekli teorik bilgileri öğrenmek işin pratiğini sekteye uğratabilir. Bir Amerikan Atasözü var. “O kadar çok okumuştu ki atın on yabancı dilde karşılığını biliyordu ama binmek için gitti bir inek satın aldı.”
Bizi yanıltan şey, ulaşmak istediğimiz hedefi, bir deneyim silsilesinden ziyade bir bilişsel faaliyet olarak görmemizdir. Bu nedenle sürekli kurslara giderek, sürekli bilgi edinerek bu hedefe ulaşacağımızı zannediyoruz. Ancak elde ettiğimiz bilgiler bizi istediğimiz sonuca götürmüyor. Çünkü yazarlık gibi konular çok fazla deneyimle geliştirilecek bir özelliktir. Tarık Buğra yazarlık hevesinde olan gençlere tavsiyesinde “Kâğıt yırtılabilen bir nesnedir” dermiş. O önemler dijital ortamda değil kâğıda yazıldığı için. Yani çok yazın ve yazdıklarını yırtarak en güzeline doğru yol alın anlamında bu tavsiyeyi yaparmış.
Özgün olmanın da yolu daha fazla üretmekten geçer. İyi bir fikre ulaşmak için çok fikir üretmek gerekir. Pablo Picasso yaklaşık 20 bin eser üretmişti. Albert Einstein 240 makale yazmıştı. Thomas Edison binden fazla patent başvurusunda bulunmuştu. Ama bunlardan bir kısmı başarılı oldu. Biz başarılı olan eserleri hatırlıyoruz, diğerlerini bilmiyoruz.
Yazarlık kurslarında benim gözlemlediğim kursuyerlere sürekli teorik bilgiler verilerek mükemmel metinler yazmaları hedef gösteriliyor. Oysa seramik örneğinde olduğu gibi kişiler sürekli hata yaparak ve hataları düzelterek mükemmele ulaşmaktadır. Özgünlük de böyle yakalanmaktadır.
Bu yazı, yazarlık kurslarını eleştirmekten ziyade bir durum tespitidir. Yazarlık kurslarında yazarlığın sihirli formülü yoktur. Sihirli formül yazmaktan zevk almak ve sürekli yazmaktır.
Yorum Yazın