Bazen öyle zamanlara denk gelinir ki hazinenizde saklı bilinç değişiminin farkında olmak için, yeryüzünün kederli yardım çağrısını duymak, bu seviyeye uygun olarak evrene salıverilenlerin, tekâmüle ulaşanların ya da enerjileri yüksek varlıkların görevlerinin farkına vararak değişimleri başlatma zamanları işte bu zamanlardır.
Bir yolculuğa çıktığının farkında olanlar acı denizinde çoğu kez kulaç atmaktan bitkindir ama o yola çıkan ruhun gittikçe hayatın eğlencelerini keşfetmesi de zorlu mücadelenin ödülüdür.
O, yaşadığı zaman dilimlerinde nerdeyse artık evreni kuvvetle hissederek, yüklenen misyonun kendinde yarattığı değişimlere tüm kalbini açma cesaretini göstermekten de kaçmayacaktır.
Zihnimizin bir ezber içinde hareket ettiğini, yerleşik inançların yerine artık kendimize ait yeni veriler konması gerektiğinin farkına varanlar sorumludur her şeyden. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu der kutsal metinler tam da evrene dokunun dercesine.
Ruhumuz özgürlük hasretiyle yanıp tutuşurken hep çiğnemeye gönüllü olduğumuz egoyu ancak koşulsuz sevgi ile alt edebiliriz
Devamlı şarj edildikçe bitmez diye düşündüğüm bedenimi nefesim daraldığında, bu zavallı bilgiye hep aç aklımın durma noktasına geldiğini de yolun yarısında fark ettim.
Aslolan evrene tam uyum, tam bir bütünlükse ve bunun da ilk şartı kendinizi sevmekten geçiyorsa işte o an düşündüm ki;
Zamanım azalıp, artık enerjim kalmadığında, aklım beni çoğu kez şaşırtmaya başladığında ömrümün büyük bölümünü mutlu olmaları için adadığım kişiler bana -bütüne geri dönüş- yapıp evrenin döngüsüne katkıda bulanacaklar mı acaba?
Yoksa benim şarjım bittiğinde bu enerji çekiciler birer birer artık iyi dileklerini yeni bir dimonaya mı sunacaklar
Kendini korumayı, zamanını hiç acımadan verdiğin kişilerin seni cılız seslerle alaya almalarına, seni boş odalarda terk etmelerine izin vermemelisin.
Hayatının sahibi sensin.
İşte dedim dönüşümün zamanıdır.
Kalbine dolan sevgiyi, zihnine hücum eden bilgileri dönüştürme ve evrende kullanma zamanı.
Bu sorgularla çarpışırken gözlerim bizi yoğun kedere salan alevler içindeki Kızılçamlara takıldı.
Meğer Kızılçam ormanlarının yangına uyarlı biçimde evrimleşmesi, yangınla yok olmalarını da imkânsız kılıyormuş.
Döngünün işleyişi mucize.
“…Yangından birkaç ay sonra ölü zannedilen çalılar toprak altındaki dokular sayesinde yeniden canlanıp, uyku halinde bekleyen tohumlar, gelen ilk yağışta çimlenip ve yedi sekiz ay sonra fideler ortaya çıkıyormuş Kızılçamın bir diğer özelliği de bazı kozalaklarını yangından korumak için kapalı tutmasıymış.”
Yangın sonrası açılan kozalaklar yanmış, mineralce zengin toprağa ulaşır ve bunlar da fide halinde tekrar canlanarak yeni yaşama başını uzatırlarmış.
İşte müthiş dönüşüm, işte mucize.
Kızılçamlar dedim haydi birlikte dönüşelim evrende
Dönüşelim ve barışalım tüm evrene karışarak.
Evrenin sırrı viran olan ormanlarda yeniden doğuşta kendini gösterirken biz insanlar da tekâmül seviyemizi doğanın yaralarını sarmasında yoldaki acıları ruhumuzda hissederek ve yeniden canlanmada umudu baş tacı yaparak derman olmada belirleyebiliriz.
Gözlerimi açtığımda Tolstoy Savaş ve Barışı şu sözlerle kapatıyordu.
“En zor ama temel olan şey, hayatı sevmektir, acı çekerken bile sevmek.
Çünkü hayat her şeydir.
Hayat Tanrıdır ve hayatı sevmek onu sevmektir.”
Yorum Yazın